Ağacin tepesine çıkar sabahtan akşama kadar türkü okurdum

60 yıllık kocaman bir sanat hayatı, türkülere adanmış bir ömür... Bedia Akartürk... Güzel sesi ve enerjisiyle gönüllere taht kurmuş bir isim. Küçük yaşlardan itibaren başlayan müzik tutkusu, halen ilk günkü heyecanla devam ediyor. Üç bine yakın repertuarıyla bir türkü hazinesi olan Bedia Akartürk’le hayatı, müziği, projeleri ve daha pek çok konu üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

 

 

Öncellikle doğduğunuz yer, çocukluğunuz, gençliğinizden başlayalım. Nerede doğdunuz, nasıl bir aile yapınız vardı, gençliğiniz nerede ve nasıl geçti? Şu anki hayatınız nerede ve nasıl geçiyor? 

 

 


 

Hayatım İzmir’de, Ödemiş’te başladı. Annem mükemmel ud çalan, sesi çok güzel olan bir kadındı. Babamın da sesi çok güzeldi. O dönemlerde Ödemiş’te, sanıyorum Anadolu’nun pek çok yerinde, kadın ve erkek düğünleri ayrı yapılıyordu. Annem, kadın düğünlerinin paylaşılamayan ismiydi. Ödemiş’i ud ile ilk tanıştıran annemdir hatta. Kadın düğünlerinde ud çalar, şarkılar, türküler söylerdi. Ödemişliler el üzerinde tutarlardı annemi. Babam Ödemiş Musiki Cemiyetine devam ediyordu. Böyle sevgi ve müzik dolu bir ortamda geçti çocukluğum. İlkokula başlamadan önce Ödemiş Musiki Cemiyetine gidip gelmeye başladım. O gün bugündür de müzikle bağım hiç kopmadı. Gençlik değil hatta daha çocukluk sayılabilecek bir yaşta İzmir Radyosu solistlik sınavlarını kazandım. 13-14 yaşından sonraki yaşamım İzmir’de devam etti. 9 yıl İzmir Radyosundan sonra Ankara Radyosuna nakil oldum. Emekli olduktan sonra da İstanbul’a yerleştim. Şimdilerde Bursa’da ikamet ediyorum. Sanatımla, ailemle birlikteyim çok şükür.
 

Çocuklarınızdan, varsa torunlarınızdan, ya da ailenizden biri müzikle özellikle türkülerle ilgilendi mi? Sizin bu yönde bir çabanız oldu mu?
 

Bu Allah’ın bahşettiği bir lütuf, herkese kısmet değil.  Bir kızım, bir torunum, bir de torunumun oğlu var. Maalesef ki hiçbirisinin bu yönde bir eğilimi olmadı.
 

Neredeyse 60 yıllık kocaman bir sanat hayatınız var. Siz bu ülke için bir hazinesiniz. Müziğe nasıl başladınız? Ve özellikle neden türküleri söylemeyi tercih ettiniz?
 

Daha önce de izah ettiğim gibi kendimi bildim bileli müzikle iç içeyim. Ailemin müziğe istidadı ve sevgisi vardı. Bende de böyle bir istidat varmış demek ki. Çok küçüklüğümden beri şarkılar, türküler söylüyorum. Ödemiş Musiki Cemiyetine başladığımda ilkokula başlamamıştım bile. Cemiyetten, radyodan öğrendiğim şarkı ve türküleri evimizin biraz ilerisinde bulunan büyük bir ağacın tepesine çıkar sabahtan akşama kadar okurdum. Yan evdeki hanım “benim bülbül yine geldi, kondu dala” dermiş benim için. Komşular su verir, karşıdaki fırın ekmek verirdi. Öyle kendimi kaptırır, yemeği, suyu unutur okurdum. İçimdeki şevk, istek, ailemin müzikle bağının olması beni müziğe yönlendirdi. Başka bir meslek yaparım diye bir isteğim hiç olmadı.
 

Cemiyette derslerimiz Klasik Türk Musikisi üzerineydi. Oradan köklü bir klasik musiki temeli aldım. Türkülere yönelmem benim isteğim ile oldu. Anadolu kültürü, Anadolu’nun bağrından kopan kendi sesi ile tekrar Anadolu’ya hizmet etmek fikri çok daha cazip geldi bana. Hep söylerim iyice tetkik edilse her bir türkünün içerisinde bir kitap kadar bilgi vardır. Belki bu kıymetli muhteviyat da beni türkülerimize yönlendirdi.

BİR UZUN HAVAYA 6 AY ÇALIŞTIM
 

Size türkü hazinesi denilmesinin en önemli nedenlerden biri yaklaşık 3 bine yakın bir repertuvarınızın oluşu. Bunu nasıl başardınız? Türküleri seçerken kriterleriniz nelerdir?
 

Halk müziğinin köklü repertuvarına yönelik çalışmalarım İzmir Radyosunda başladı. O sene benim şansımdan radyoya şan, solfej, usul, halk kültürü gibi dersler de eklendi. Konservatuvar mezunları ile eş değer bir eğitim aldım diyebilirim. Bunun üzerine bendeki türkü sevdası ve çok çalışma azmi de eklenince sadece ezberimde 3000’e yakın türkü var diyebiliyorum şimdilerde. Çok çalıştım, mübalağasız diyorum gerçekten çok çalıştım. Bir uzun havaya 6 ay çalıştığımı biliyorum. İzmir Radyosuna başladığımda 14 yaşında yoktum. Çok gencim, türkü çalışmaktan başka gailem yok. Bana türkü çalıştırsın diye kıymetli hocam Mustafa Hoşsu’nun kapısında beklediğimi çok bilirim. 9 yıl öyle çalıştım ki Ankara Radyosuna geldiğimde repertuvarın çoğuna hakimdim diyebilirim. Radyoya bu kızı nerede sakladınız da bir anda meydana çıkardınız diye mektuplar gelirdi.
 

Türküleri seçerken belli başlı kriterlerim yoktur aslında. Okuyacağım türkü ilk önce bana hitap etmeli, benim kalbime dokunmalı. Bu yüzden Anadolumuzun köklü türkülerini okumak isterim daha çok. Kıyıda köşede kalmış, unutulmaya yüz tutmuş, birçok kişinin burun kıvırdığı repertuvar türkülerini okumaya gayret ettim. Gerçekten de repertuvarda köşede kalmış türküleri radyo emisyonlarımda da, plaklarda da okuduğumda hadise olur, halk tarafından çok sevilirdi. Hala da türkülerin özünü bozmadan okumaya gayret ederim. Radyo defterlerimden hala repertuvar çalışırım. Emek vermeden hiçbir şey olmuyor.

http://www.turktarim.gov.tr/Haber/319/agacin-tepesine-cikar-sabahtan-aksama-kadar-turku-okurdum-