AYÇİÇEĞİNDE OROBANŞ PARAZİTİ ve MÜCADELESİ
Orobanş (Orobanche spp.) ülkemizde ve ayçiçeği tarımı yapılan Avrupa ve Balkan ülkelerinde, ayçiçeğinde önemli verim azalmalarına sebep olan bir parazit bitkidir. Canavarotu otu olarakda adlandırılır. Shindrova ve ark. (1998), ayçiçeğinde orobanş parazitinin bindane ağırlığını, tanedeki yağ ve protein oranını, bitki boyunu, tabla çapını ve bitki başına verimi azalttığını, ancak tanenin yağ asitleri ve kalite kompozisyonunda herhangi bir değişiklikte bulunmadığını ortaya koymuşlardır. Bu parazit, değişik çevre ve iklim koşullarında yeni fizyolojik ırklar oluşturmakta ve bunlara dayanıklı ayçiçeği geliştirilse bile, tekrar ortaya çıkarak problem olmaktadır. Ülkemizde ve dünyada bu konuda yoğun olarak gerek dayanıklı çeşit geliştirme, gerekse orobanşın kimyasal olarak kontrolü şeklinde araştırmalar devam etmektedir.
Orobanş parazitinin kökleri, ayçiçeğinden su ve bitki besin maddelerini alacak şekilde özelleşmiş ve yaprakları küçülmüştür. Farklı renklerde çiçekleri taşıyan dalsız sapları vardır. Meyvesi kapsül şeklinde olup, çok küçük siyah-kahverengi tohumlara (0.4 mm) sahiptir. Bir orobanş bitkisinin yaklaşık 200 bin adetten fazla tohuma sahip olduğu literatürlerde bildirilmektedir. Tohumların çok küçük ve hafif olması nedeniyle, toprak işleme aletleri, su ve rüzgar ile kolayca yayılmakta ve toprakta canlılığını 15-20 yıl süreyle muhafaza edebilmektedir.
Parazitin konukçu bitki olarak ayçiçeği köklerine enfeksiyonundaki aşamaları şöyledir. Orobanş ayçiçeği bitkisinin köklerinden çıkan salgılar ile uyarılarak çimlenir ve çim tübü değişimlere uğrayarak konukçu bitkinin köklerine tutunabileceği bir organ oluşturur. Parazit bu organ sayesinde bitki köklerine tutunarak, hızlı hücre bölünmesiyle dairemsi yumru kökçükleri oluşturarak kökün içine girer.
Yapılan araştırmalar ayçiçeğinde orobanş parazitine dayanıklılığın bu devrede bitki kök hücrelerinin çeperinin kalınlığıyla ilgili olduğunu ve kalın hücre çeperine sahip çeşitlerde orobanşın çimlendikten sonra kökçüklerin kalın hücre çeperinden içeri giremediğini ve öldüğünü tespit etmişlerdir. Hatta bu şekilde, orobanşa dayanıklı çeşitlerin ekilmesiyle orobanş populasyonda azalma sağlanarak orobanşın direncinin kırılacağı vurgulanmıştır.
Orobanş paraziti konukçu bitkinin köklerinin içine girdikten sonra iletim demetlerine ulaşır ve buradan beslenerek orobanş bitkisini yani sap ve diğer organlarını meydana getirir. Görüldüğü üzere orobanş toprak yüzeyinde görülünceye kadar fazla miktarda bitkiye zarar verir ve parazitle mücadele çok erken devrede başlanılması son derece önemlidir.Bunlardan en önemlisi de dayanıklı çeşittir. Az veya orta derecede orobanşa dayanıklı çeşitlerde ise daha önce bahsedilen kök hücre çeperlerinin kalınlığı ya orobanşın çimlenmesine izin vererek fazla gelişmeden toprak altından kuruyarak ölecek ya da çok az miktarda parazit bitkinin toprak yüzeyine çıkarak yaşamasına müsade edecektir.
Orobanşın çimlenebilmesi için gerekli optimum toprak sıcaklığı 15-25 º C olup, 25 º C nin üzerindeki sıcaklıklarda çimlenmede bir azalma meydana geldiği tespit edilmiştir. (Ekiz, 1970). Yine toprak sıcaklığının bu oranlardan az olması orobanşın toprak yüzeyinde görülme zamanını geciktirmektedir. Orobanşın gelişmesi için gerekli bir diğer faktörde her bitki için önemli olan toprakta yeterli suyun veya nemin olmasıdır. Bu nedenle, ayçiçeğinde yapılan geç ekimlerde orobanş yoğunluğunda büyük azalmalar meydana getirmektedir. Yapılan araştırmalarda orobanşın toprak yüzeyinde ilk olarak görülmesi ekim zamanı ve çeşitlere göre ekimden itibaren 27-65 gün arasında değiştiği ortaya konulmuştur (Uludere ve ark, 1988). Aydın ve Mutlu (1996), ayçiçeği köklerinde görülen orobanş miktarının çiçeklenme zamanında maksimuma ulaştığını ve Edirne koşullarında erken ekimlerde (Nisan) geç ekimlere (Mayıs-Haziran) nazaran daha fazla orobanş görüldüğünü gözlemlemişlerdir.
Orobanşın dayanıklı çeşit kullanımı dışında kontrolü için bir çok yöntem ve uygulamalar yapılmıştır. Ayçiçeği dışında çimlenme için salgı veren bazı bitkilerin (keten, mısır, sorgum, vb.) kapan olarak kullanılması, orobanşın tohum çıkarmadan önce elle toplanması, toprağın naylon ile kaplanarak ısıtılması gibi yöntemler pahalı ve fazla işgücü gerektirmesi gibi nedenlerden dolayı pratikte uygulama imkanı bulamamıştır. Orobanş tohumlarının 15-20 yıl gibi bir süre toprakta canlılığını koruması ekim nöbetini de uygulamadan çıkarmaktadır. En uygun kültürel işleminde, yüzeydeki orobanş tohumlarını derine gömmesi nedeniyle, tarlanın ayçiçeği ekiminden önce derin sürüm olduğu araştırmacılar tarafından tespit edilmiştir (Pedzolt ve ark, 1993). Yine Trifluarin tekipli ilaçlarla yapılan yabancı ot mücadelesinin ve fazla miktarda sulamanın orobanş zararını azalttığı görülmektedir.
Yapılan araştırmalar, Fusarium oxysporum ve Rhizoctinia solani gibi solgunluk etmeni mantarların da orobanş kontrolünde etkili bir biçimde kullanılabileceğini ortaya koymuştur. Ancak orobanş ile mücadelede yüksek oranda etkili yöntemlerden biri de orobanş bitkilerinin çiçek organlarını ve kapsüllerini yiyerek zarar yapan Phytomyza orobanchia Kalt. böceğinin kullanılmasıdır. Araştırmalar, bu böceğin larvalarının orobanşta % 37-69 oranında ölümlere sebep olduğu ve diğerlerinde de tohum bağlama oranlarının düştüğünü göstermiştir.
Orobanş ile mücadelede dayanıklı çeşitlerinin kullanılmasından sonra, en etkili mücadele de, son yıllarda ruhsat alan İmazapic terkipli OROBAN ticari isimli ilacın ekimden sonra iki defa (37.5 gr + 37.5 gr ) uygulamasıdır. Yapılan denemeler, bu kimyasal ilacın %100 e varan oranda etkili olduğunu ortaya koymuştur. Ekimden sonra bitkinin 8-10 ve 14-16 yapraklı devrelerde iki defa uygulanması gerekmektedir.
Yukarıda bahsedilen mücadele yöntemleri gösteriyor ki, yapılan tüm kültürel işlemler, uygulanan kimyasal ilaçlar, orobanşı belli bir ölçüde kontrol etmekte ve ek bir maliyet getirmektedir. Bu nedenle orobanşla en etkili, en ucuz, en pratik yöntem dayanıklı çeşit geliştirmektir.
İlk olarak 1956 yılında ülkemizde problem olan orobanş, 1960 yıllarının başında Rusya’dan dayanıklı Vniimik çeşitleri getirilmesiyle sorun çözülmüştür. 1981 yılında da orobanşın yeni ırkları tekrar Trakya bölgesinde görülmüş ve Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nce yapılan çalışmalar sonucunda bu yeni ırkların ülkemizde yayılış alanları ve hangi ırkların bulunduğu ve gerek enstitüce gerekse özel şirketlerce geliştirilen ve yurt dışından getirilen dayanıklı çeşitlerle sorun çözülmüştür. Ancak son birkaç yıldır, gerek ülkemizde, gerekse diğer Doğu Avrupa ülkelerinde ve İspanya da, orobanş yeni ırk veya ırklar ortaya çıkararak problem olmaya başlamıştır. Bundan da anlaşılacağı üzere, orobanş paraziti dayanıklı çeşitlere karşı, yaklaşık her yirmi yılda bir kendini yenileyerek, dayanıklılık mekanizmasını kırmaktadır. Bu nedenle Trakya bölgesinde bu yeni ırkların yayılış alanlarının ve hangi ırklarının mevcut olduğunun tespiti ve bunlara dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi gerekmektedir. Irkların tespiti ve dayanıklı çeşitlerin belirlenmesi yönünde çalışmalar devam etmektedir.